Son günlerde adını sıkça duyduğumuz, Çin’den başlayıp Amerika ve Avrupa’ya yayılan geçtiğimiz günlerde Çin dışında ilk ölüm vakası bildirilen coronavirüs nedir, ne kadar tehlikeli, ne kadar korkmalıyız, ne kadar panik içinde olmalıyız ve nasıl korunabiliriz?

Aslında Corona’yı ilk defa duymadık. 2003 Temmuz’unda yaşanan salgın daha fazla mortal (öldürücü) seyretmişti. Çin ve Kanada’da toplam 8096 olgu ve 774 ölüm meydana getirmişti. (Ölüm oranı %9.6) 

Günümüzde yaşadığımız salgındaki SARS Corona virüs (severe acute respiratory syndrome) ölüm oranı çok daha düşüktür. Ek hastalıkları olan bağışıklık sistemi baskılanmış ve özellikle hamilelerde ölüm oranı daha yüksektir. (%75) Ateş, öksürük, nefes darlığı ile karakterize hastalığın aslında grip benzeri tablodan bir farkı yoktur. Özel laboratuvar testi ile tanı koyulan hastalığın tedavisi yoktur. Peki tedavisi olmayan bu hastalıktan nasıl korunabiliriz?

Öncelikle tedavisi olmadığını duymak insanı korkutan bir durum ki böyle olması bedenimiz için bir savunma mekanizması olup bizi sürekli uyanık bir halde tutar ancak panik içinde olmamalıyız. Henüz aşısı olmayan bu hastalık için basit önlemler çok kurtarıcı olaraktır.

Dünya Sağlık Örgütü,

• Enfekte olmuş kişilerden yakın temastan kaçının. (1 metre)

• Özellikle hasta insan ve çevresiyle temaslardan sonra sık sık ellerinizi yıkayın.

• Hastalığı korumada ve yayılmasını önlemede cerrahi maske kullanın.

• Çiftlik ve vahşi hayvanlara korunmasız yaklaşmayın.

• Enfekte bireylerin yaşam alanını sık sık dezenfekte edin.

Burada en etkili, en basit ve en ucuz korunma yöntemi sık sık el yıkamaktır. Kulağa her ne kadar önemli bir koruma metodu olarak gelmese de size birkaç rakamdan bahsedebiliriz:

Hastane enfeksiyonlarının %20-40 arası bulaş yolunun eller olduğu çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir.

1846’da Ignaz Semmelweis Viyana’da bir hastanede tıp öğrencileri ve doktorların doğum yaptırdığı klinikte puerperal sepsise (bebek doğduktan sonra 21 gün zarfında meydana gelen enfeksiyon) bağlı ölümlerin ebelerin doğum yaptırdığı kliniğe göre daha fazla olduğunu, buna sebep olarak da doktorların otopsi salonundan çıkıp doğum kliniğine girdiklerini gözlemlemiş ve kontamine ellerin puerperal sepsise yol açtığını varsaymıştır. Otopsiden sonra ve doğumdan önce el yıkamayı şart koşarak mortalite oranınının %22’den %3’e düşmesini sağlamış; klorlu solüsyonla ellerin temizlenmesi konusunda ısrarlı davranarak maternal mortalitenin tümüyle önlenmesini başarmıştır.

Bu örneklerin sayısı uzatılabilir ancak şunu görüyoruz ki el yıkama her türlü (hastane içi hastane dışı) enfeksyonun korunmasında ve yayılmasını önlenmesindeki en önemli yoldur.

Çünkü Yaşam, Sevgi ve İlgiyle Açar…

Bir cevap bırakın